Wednesday, May 28, 2008

2008 Reunion No.4 - New York City

Duella’nin kardes mezun oluyormus. Biz Bogazici’ndeyken ini-mini biseydi. Hangi aralik bu kadar buyudu de mezun oluyor? Biz mi farkina varamadik isten gucten hizla gecen yillarin, yoksa yillar yavas yavas suzulup yanimizda nanik yaparken bize, eglenmekten, muhabbetten, gulmekten ve guldurmekten o tarafa bakmak aklimiza mi gelmedi?

Reunion 2 biteli bir hafta olmadan Reunion 3 oldu biliyorsunuz. Dostlari gormek guzel, dostlari gormek eglenceli. Bir de ayrilik zamani olmasa! Tam ben Reunion 2 ve 3’un muhasebesini yapip, dostlardan ayrilmanin acisiyla burun sizlatirken, baktim ki Reunion 4 icin uc kisi biletleri almis NYC’ye “sawyer bizimle dondurma ye, sawyer bizi diskotege gotur” seklinde aglamakta. Ne zaman kirabildim ki? Zar zor bir bilet kapattik az ucuz az pahali Toronto Pearson’dan NYC La Guardia’ya. (Ara not: Toronto Central Island’dan Newark havaalanina Porter Airlines pirpir ucuslar subatta basladi. Onceden alinirsa bilet, $99’a ucma ihtimali var. Evimin balkonundan adanin gorundugunu ve adada tek gate oldugunu soylememe gerek yok herhalde! Havaalanina yuruyerek gitmek, boarding pass’i aldiktan sonra gate aramamak falan. Nasil yani di mi? Bence de…)

Bekarlar Hani’ndan Amanda otel bulmus Times Square’e iki dakika yurume mesafesinde. Amanda buldumu itiraz edilmez, “simply” gidilir, kalinir. Duella’nin mezuniyete gelen aile efradi 5 kisi, ben Toronto temsilcisi, Ruty ve Amanda da Washington DC’den yarismaya otobusle katilmakta. Baktim 8 kisi olmusuz. Hemen duella’yi bizim odaya aldik tabii ki: 4-4luk kombinasyon. Mayis 23 Cuma gunu ogleden sonra 2’de sirketten ciktim, yurume mesafesindeki Airport shuttle duragina sirtimdaki tek cantamla vardim (check-in bagaj olmadigi icin Amanda’ya bol bol tembih edildi onceden, parfum, deodorant, nemlendirici vs de vs getir!). Ucagim 17:15’te kalkmakta. Toronto’dan US’e ucarken customs ve passport kontrollerine Pearson’da giriyorsunuz, indiginizde de elinizi kolunuzu sallayarak cikiyorsunuz havaalanindan, hicbir kontrol olmadan. Dolayisi ile 2 saat onceden gitmek gercekten gerekli. Reunion 2’de ogrenmistim bunun gerekliligini. Bizim Airport Shuttle 2:20’de gorundu, bindik. Normal sartlarda 30 dk surmeyen bir yolculuk. Bizim siyahi amca defalarca butun yolcularla sakalasip, yarim saat bilet kestikten ve her kose basindan insan topladiktan sonra otoban’a saat 15:15’te cikmayi basardi (bkz. Havalaninda olmam gereken saat!). Yani anlayacaginiz 1 saat kadar Toronto downtown turladik. Otoban’a ciktigimizda farkettim ki, butun Torontolular benim gibi isten en erken 5 pm’de cikmiyormus! Saat 3’ten itibaren trafik kilit! Beni bir stress aldi, hafif bir panic attack ve terleme arasinda zaten airport fobisi olan bir insan olarak saat 4’te Pearson’a vardim. Oraya buraya kostururken farkettim ki, customs’da hic kuyruk yok. Guvenlik kontrolunde de. Boylece ucagin kalkmasina 45 dk kala gate’e varmis oldum. Onca panic attack ve stress’ten sonra! Bir birayi haketmisim demek ki…

La Guardia’yi kucuk bir havaalani ilan ettim iner inmez. Bir yandan ucaktan inenler, obur kapidan ayni ucaga binenler filan. Kendi icinde yari-karmasik, kucuk, orta-kademe temiz, ama Amerikan standardlarinda guvenli falan bir mekan iste. Cikar cikmaz hemen bizimkileri aradim, baktim ki Amanda ve Ruty de otobusten yeni inmis otele yuruyorlar. Shuttle, bus vs aramadim tabii bunu duyunca. Hemen atladim taksiye ve “the shortest, fastest route possible” komutunu verdim. Vermez olaydim. Adam manyak cikti. Uc kisiyi az daha ezme, bes arabayla az daha carpisma ve yaklasik on kisiye sag elin orta parmagi boylu boyunca gosterildikten sonra, onca kalabalik icinde Manhattan’a 20dk’da nasil vardigimizi anlayamadigim bir sekilde 43rd caddedeki Westin’e ulastik. Amanda beni karsiladi, odada sarilmalar koklasmalar…

Amanda bize FuerzaBruta (Brutal Force) isminde gorsel show bulmustu Union Square’deki Daryl Roth Theathre’da. Cumbur cemaat once yemek yemeye sonra da show’u gormeye 15. caddeye gittik. Tabii ne demisler: “nerde cokluk, orda …” Duella’nin abla baska bisey ister, Ruty baska. Duella baska birsey soyler, aile efradi baska. En sonunda Whole Foods’u kesfettik. Italyan, hint, thai ne ararsan var. Neyse iyi ki Whole Foods varmis da saat 22:30’daki showa yetistik. Tabii NYC show deyince koltuklarin oldugu ve herkesin oturup husu icinde “The Bell” seyrettigi bisey beklemeyin: bildiginiz club! Ortam karanlik, ortada bir daire var. Spanish techno ile Gwen Stefani karisimi bisey calmakta dangir dangir. Dairenin icine diger genclerle birlikte girdik. Iste o andan sonra show sizi zaten icine almakta. Arada saga yurumece, arada egilmece, arada boyna agrilar girecek duzeyde tavana bakmaca. Arada silah sesleri ile kucuk dil yutulmaca. Ama danslarla birlikte cosulmaca. Ustunuze gelen dev havuzda yuzen kizlarla opusmece, el sallamaca. Kisaca bu kadar interaktif bir show’un daha once yapilmis olduguna ben inanmiyorum.

Show bittiginde, hepimizde cilgin bir yorgunluk olusmakla birlikte arsiz bir de eglenmeye devam istegi olusmustu. Aile efradini otele ugurladiktan sonra solugu JHo’nun (Jerome olur kendisi!) dort kat merdivenle cikilan bachelor viranesinde bulduk. Washington DC’nin eski barmenlerinden JHo’nun yapmis oldugu vodka drinkler esliginde muhabbet koyulasti. “Size does not matter” cumlesinin artik tarihe karistigi tum grupca onaylandiktan sonra disariya cikilmaya karar verildi. Gidilen mekanda herkesin “tash” otesi olmasi, NYC’de zaten bu kalabalikta yasanmaz hissiyatima bir de “competition” hissiyatini ekleyince, Toronto’da mutlu oldugum hissiyatina tekrar barnak basildi! (bkz: ayni cumle icinde hissiyat kelimesini uc kez gramer kurallarina uygun olarak kullanmak).

Cumartesi sabahi herkesler uyurken uyaniverdim (bkz: ender rastlanan durumlar). Dusumu aldim, Europa Café’den kahvemi aldim Times Square’de Fleet Week olmasi sebebiyle verilen konseri biraz izledim. Yalniz olmanin dayanilmaz hafifligi beni tekrar otele ucurdu. Bizimkileri uyandirmak uzere. Ama baktim ki zaten uyanmislar (bir kismi!). Herkes NYC’de daha once turistik takilmis oldugu icin solugu Central Perk’da aldik. Sheep Meadows mekani oncesi hula-hoop deneyen arkadaslarim, Bogazicinin cimlerini andiran bu mekanda da toga (=Turkish Yoga) denemesinde bulundu. Cevredeki gencler yeterince kesilip, illegal bir sekilde siyahi amcadan alinan Corona gazete kagidina sarilip Ruty ile paylasildiktan ve Yoncimik’in “bandira bandira” sarkisi degisik versiyonlari ile yeterince soylendikten sonra meshur Central Park koprusunde fotolar cekilmek icin yola cikildi. Tabii ondan once meshur havuz ve gondollar/sandallar goruldu. Hatta ben haric herkes sandal sefasi icin kuyruga girme girisiminde bulundu, ama neyse ki foto cekilmekle yetindiler. (Ara not: hayatta en sevmedigim seydir kuyrukta beklemek, afakanlar basar, darallar gelir!)

Central Park sonrasi aksam yemegi icin “patio” aramaya basladik. Hemen de bulduk sayilir aslinda. Servisine 100 uzerinden 500 verdigimiz, her aperatiften sonra catal-bicagin ve de tabagin degistigi, garsonlarin sizlerle hos sohbet muhabbet edebildigi bu guzel mekanda cekilen fotomuzu Birinci Geleneksel NYC Reunion Fotosu ilan ediyorum!

Ne demis atalarimiz: The Night is Young! (dememisler mi? Onlar bizim atalar degil miymis ? Hadi yaw!?). Neyse iste, dememislerse bile henuz erkendi yemek sonrasi yani. Yine disari cikildi tabii. Greenwich Village’da bir home party, iki birbirinden kalabalik bar dolasildiktan sonra solugu Le Signe Vert (The Green Sign/Light) denen fransiz restoran/café/bar’inda aldik! Duella ve Ruty’nin ictigi ananasli gingerli martinilerden sonra mi oldu, yoksa benim ictigim espresso shot’li baileysli kahluali “morning martini” sonrasi mi oldu, simdi cok da hatirlayamadigim bir sebepten kendimizi barmen Jerome bize shot yaparken ve Waitress Anastacia ile martini tokustururken, ve de NY gibi kapali mekanlarda sigara icilmesini ilk yasaklayan sehirlerden birinde barin icinde sigara icip dans ederken bulduk. Barin sahibinin Costa Rica’li, barmen ve waitress’inin French, musterilerinin de Turk olmasi zaten Birinci Geleneksel NYC Reunion’in ne kadar multicultural oldugu konusunda sizlere fikir vermistir herhalde… Gecenin kalaninda neler oldugunu anlatmaya ne dilim ne de hafizam el veriyor. Her ne kadar duella “ifsa ettin bizi elaleme” dese de, ben fotolar ve mansetler konussun diyorum. Ayrildigimiz gun NY gazteleri soyle manset atmis:

NY Times: Manhattan has never seen anything like this since it was sold to a white man for 3 bucks. Buck Fush!

NY Daily News: After this reunion, changing our name to: NY Nightly News!

The NY Globe: The Reunion happened just here in Manhattan. The Navy could only party in Brooklyn (losers!)… (say hi to Miranda, eh?)

The New York Herald: Herald yani, ne bekliyodunuz?

The New York Tribune: Tribunlere oynamadilar, Central Park’ta TOGA yapip hakkiyla kazandilar!

The New York Observer: No need to observe, Veni, Vidi, Vouchy, Vichy, Vici (=Geldiler, gorduler, gulduler, eglendiler, gittiler)

The New York Post: We delivered a post to Westin from Toronto! We didn’t know he was the Magnum Man… Tuh!

The New York Sun: Gunes yaradi bu dortluye, bronzlastikca guzellestiler, guzellestikce eglendiler!

The Village Voice: They sing “Hadi gel koyumuze gidelim” all around SoHo! What the f..k does that mean?

The Wall Street Journal: We could never see them during this reunion. We decided to move the whole Wall Street to 59th street for the “Traditional 2nd NYC reunion”. Are you in?

Monday, May 12, 2008

2008 Reunion No.3 - Toronto

Persembe sabahi telefon caldi. 515li garip bir numara. Georgia'dan Dan "merhabaaa" dedi. Binghampton'dan arkadas Serdar ile birlikte atlamislar arabaya, haftasonu icin Toronto'ya geliyorlarmis. Reunion trafigi baharda hizlandi goruldugu uzere. Buyrun gelin dedik tabii.

Cuma aksami yemek yedik birlikte. Sonra, cumartesi gunu de hava cok guzeldi. Bol bol yuruduk. Queen West uzerinde birtakim aktiviteler vardi yine. Onlari izledik biraz. Super sabuncu kozmetik Lush'a bayildilar. Bir saat kadar sabun vs koklayip, koku duygularimizi yitirdik. Siz hic cikolata veya mango aromali sabun kokladiniz mi? Cok guzelmis.

Thursday, May 8, 2008

Kiss me again...

Ben's Brother - Stuttering
Uzun zamandir dinliyorum orda burda. Son zamanlarin en romantik sarkisi sectim. It's been such a long time since anybody kissed me!

It's been, it's been, it's been, it's been
su-su-such a long time, long time, long time
since anybody touched me, touched me, touched me
the way that you touch me
So if I stutter, stutter, stutter
and I feel so so so unsexy
so maybe I'll just keep my mouth shut at least until you kiss me

So kiss me again
Cause only you can stop this stut-stut-stut-stuttering
Kiss me again
And ease my su-su su-su su-su su-su-su suffering

I know I know
it's so it's so sy-sy-sy-sy-symbolic of everything
Everything that's wrong with me and you
So tell me what I'm supposed to do
Oh it's been ages since we've been really honest
but I can make ch-ch-ch-changes if you really want this

So kiss me again
Cause only you can stop this stut-stut-stut-stuttering
Kiss me again
And ease my su-su su-su su-su su-su-su suffering

Kiss me again
Cause only you can stop this stut-stut-stut-stut-stuttering
Kiss me again
And ease my su-su su-su su-su su-su-su suffering

Monday, May 5, 2008

2008 Reunion No. 2 – Washington DC

Ehem... Simdi neresinden baslasam anlatmaya cok bilemedim. Garden State New Jersey’nin Secaucus isimli sehrinde/kasabasinda bir fuara katildik gecen hafta. O kismi hemen es geciyorum tabii. Carsamba aksami saat 4’te bildiginiz belediye otobusune binip Manhattan’a yollandim. 7th Avenue ile 34th caddenin kesisiminden kalkiyor DC otobusleri aklinizda bulunsun. Oyle durak, gar falan yok. Gayet 7th Avenue’dan biniyorsunuz paldir kuldur otobuse. Aksam trafigi falan derken bizim Eastern Tour (Greyhound’un chinese versiyonu!) gorundu 35inci caddeden saat 5:30’a dogru. Bir takim siyahi ve cinli arkadaslarla birlikte koltuklara yerlestik. Ne zamandir otobus seyahati yapmadigim icin, artik otobuslerin icinde de tuvalet olusu bir miktar sasirtti. Manhattan, New Jersey, Philadelphia, Baltimore derken 4,5 saatte baskente vardik. Dedim ya uzun zamandir otobus yolculugu yapmamisim diye, son bir saat kadar darallar geldi (ama konforu iyiydi, transformers'in cince altyazili versiyonunu da izlemis oldum!).


Sabah 10’da Lost’un cekildigi Hawai’den donen Amanda, gece 10’da Sawyer’i Rockville’de karsiladi. Yillardir "tasin artik su Maryland’den, DC’den ev al" diye dilimizde tuy bitmis, kimin umurunda. Muhabbet koyu tabii, saati 2 yaptik hemen. Amanda’nin Hawai fotolarinin 800 kusurunun sadece 150ncisine geldigimizi farkettigimde yatma karari aldik! (icilen 3 kusur bardak caydan sonra Amanda gece neler yapmis, kendisi anlatsin artik ozel olarak sizlere bir ara).

Persembe ve Cumayi DC’de benim eski arkadas Jewish American Lawyer Michael (JALM) ile gecirdim. Michael’in Dupont Circle’a bes dakika yurume mesafesindeki evi nedense bana Sex and the City Carrie’nin Manhattan apartmanini hatirlatti. Tabii sadece disaridan! Michael, Temmuz’da bir yilligina Tokyo’ya tasinacagi icin evin ici japonca materyal kaynamakta. Saga donuyorsun japonca postit, sola donuyorsun ikinci dunya savasi fotolari. Evde uzun sure kalamayip solugu daha once de pek cok muzesini tavaf ettigim Smithsonian’da aldik. The Monument, The Congress ve The White House fotolari tekrar cekilip, Michael’in 2009’da Bush ofisten ayrilirken DC’de yapilacak partilere katilamayacaginin uzuntusu yeterince (!) dinlendikten sonra farkettim ki The Native American Muzesini henuz gezmemisim. Kacar mi Sawyer’dan! Yerlilerin kiyafetlerinden olusan ozel bir sergiyi de silip supurdukten sonra, Amanda’nin Rockville’deki havuzlu bungalovuna metroyla geri dondum. (DC’yi ziyaret edeceklere ozel not: Persembe sabahi $2.35’e Rockville’den DC’ye gelmistim red-line uzerinden metroyla. Cuma aksami ayni yol icin “rush-hour” olmasi sebebiyle $4.5 odedim. Tabii ki bir turist icin su ana kadar odedigim en pahali metro bileti olmasina ragmen yine de hicbirsey bu para, ama hergun metroyla commute edenlere acidim desem yeridir)

Butun gun gezmekten yorgun dusen bacak kaslarim, Amanda’yla almis oldugumuz biralari havuz manzarali bungalovunun balkonunda yudumlayip onu bunu cekistirirken rahatladi. Bar hopping oncesi ne giysek sendromu basladi tabii bu sefer de. Benim bu arada pek birsey yedigim soylenemez (bkz. liquid diet). Gece cesitli barlar/clublarda hoplayip zipladik. Sawyer 'harbi' club’a girilirken Madonna esliginde ve kapi gorevlisinin “Welcome to America” nidalariyla karsilandi (PS: 2 gun gecti, Ruty’i hala gormedim!).

Cumartesi oglene dogru uyanildiginda farkedildi ki Amanda’nin beni goturmek istedigi Arberatum (botanik bahcemsi bisey) saat 5’te kapaniyormus. Zaten Amanda Hawai’de yeterince cicek bocek ve ben de DC’de yeterince agac gormus oldugum icin, arberatum’u hemen rafa kaldirdik. Maryland’in baskenti Annapolis’e dogru yola koyulduk. Annapolis bana guney’in sehirlerini hatirlatti. Charleston’a benzettim biraz, okyanus kenarinda olmasi ve tarihi binalari nedeniyle. Sansimiz cok acikti gun boyunca. 26C sicaklikta, bir takim yat yarismalari, tarihi bir gemiyi gezme imkani, tarihi kiyafetler icerisinde gayda calan bir takim amcamlarla fotolar cekilme derken kendimizi US Naval Academy’de bulduk. Dort sene sonra yine okyanusa ayaklarimi sokup bes dakika kadar mutlu olduktan sonra, yolumuz uzerinde bir de 4x100 (yoksa 4x400 muydu?) atletizm yarismasi izledik. Navy besinci olunca cok sevinemedik tabii, ahalinin huznunu paylasmakla yetindik.

Ara not: Bu yolculuklardan birinde “Texas Hold em Poker El Pelino” ile de ceplestik. Kendisi de ekim gibi DC’ye gelip reunion yapmayi planlamaktaymis, benim gibi hala haberi olmayanlarin kulaklarina tokmakla asinayla vurulur efenim.

Tabii Amerika’ya gelip de alisveris yapmamak olmaz. Amanda’nin ev kiyisindaki Nordstrom Rack’ten hemen Kenneth Cole saat alindi cok uygun fiyata. Soylemeden edemeyecegim: Toronto’da $300 civari satilan saatin $46 dolara alinmis olmasi bacak kaslarima ayri bir iyi geldi. Tabii isin ilginc ve de komik tarafi Amanda’nin kol saatinin aynisini almis olmam. Yakin arkadaslarin zevkleri de ayni mi olur? (hafiye’ye yeni irdeleme noktasi!). Tabii Amanda Toronto’da yasadigim icin izin verdi almama, yoksa DC’de yasasaymisim aldirmazmis!

Cumartesi aksami rezervasyonu saatler onceden yapilan Adams Morgan’daki Turk restorani Meze’nin patio’suna kurulduk. Roka salatasi gitti, dolmalar kuzular hunkar begendiler geldi. Onlar gitti baklava profiterol geldi (Bu blogda “yedigin ictigin senin olsun, gezdigin gordugunu anlat” kurali islemez, bosu bosuna yorum yapip Sawyer’in icini baymayin!). Onunde oturdugumuz Meze aslinda tam da daha sonra bir arkadasin dogumgununun kutlanacagi Left Bank isimli mekanin karsisindaydi. Gelen gireni de kontrol etme imkanimiz var diye konusurken, bir de baktik Tulu belirdi yanimizda. Yillardir gormemisim. Turk kahvesi esliginde onunla da bir catch-up ettik. Izleyecekleri filmi kaciran Ruty ve American-Argentinian manita da bize katilacakti guya ama pek goremedik onlari yine (ben bu arada hala Ruty’i gormedim – Cumartesi gecesi 10 pm).

Left Bank isimli mekanda Urdun kralinin kiziyla ve Yoncimik’in evvel arkadasi Yesim'le muserref ettirildim. DC’nin Turk tayfasi kalabalikmis. Nerde kalabalik, orda dance! Baslangicta cok ta beni acmayan mekanda Tarkan ve Shakira sarkilari esliginde az eglenmedik aslinda (Ruty’yi sonunda gordum, manitayi da tabii. Benden hala gayet uygun puan almakta!).

Pazar sabahi 10:30’da uyandik Amanda ile. Solugu once yine alisveris merkezinde aldik. Sadece bir kol saati ile yetinecegimi dusunmediniz herhalde. Hemen bir cift gunes gozlugu, bir cift ayakkabi, bir sort, birtakim ic camasirlari vs. aldim (hayatimin en hizli alisverisi diyebilirim, sadece 55 dk surdu). Biz aslinda Levante’s isimli mekanda brunch yapilacagini sanirken, bir de baktik ki Ruty sucuklar, sosisler, peynirler, krosanlar almis evine. Herkesi oraya topladik, guzel bir brunch esliginde kahkahalar artik. Saat 6'da kalkan ucagim icin yine yollara dustuk.

Her reunion gibi bunu da “bir dahakine kismet” diyerek bitirdik. Bir dahakine kismet...

PS: DC'deki arkadaslara beni agirladiklari icin tekrar tesekkur eder, kendilerini Toronto'ya da her firsatta bekledigimizi borazan ile bildiririm efenim!