Monday, April 28, 2008

Turk Medyasi, silkin ve kendine gel!

Ben blogumda boyle siyasi ve buyuk konusmam ama bence bizim Turk Medyasi’nin iyi bir tokada ihtiyaci var artik. Yaklasik son 5-10 yildir haberler icin (Turkiye haberleri dahil) dis basini, magazin haberleri icin de yerli ve tirajlari pek yuksek! Turk gazetelerini takip ediyorum.

Ozellikle italyan gelin vakasinda ‘boyle seyler heryerde oluyor, tum Turkiye’yi suclu tutamayiz’ gibi basit bir italyan okuyucu yorumunun mansetlere tasinmasi durumunun bende yarattigi ters peristaltik hareketler yanisira sinir sistemime verdigi zararlari anlatmam mumkun degil. Ne demek istiyorsunuz yani? Heryerde oluyor nasil olsa, olan olmus, mubah, devam mi? Yoksa, baska yerlerde de oldugunu kelalaka bir yabancinin agzindan dillendirip, sucluluk ve asagilik kompleksimizi mi daglamaya calisiyorsunuz? Yoksa yoksa, davayi (ki muhtemelen 2020 yilinda sonuclanir) yonetenleri mi ayartmaya calisiyorsunuz? Malum, hatun italya’dan gelmis, sac bas acik, turbani yok (duvak turbana girmiyordur muhtemelen), ve Turk erkeklerinin o cok nacizane duygulari istismar edilmis olabilir. Nasil olsa fahiseye tecavuzde indirim vardi, italyan geline neden olmasin? Tahrik ediyor erkeklerimizi, erkekligimizi...

Tecavuze ugrayan yavrucaklarin %15’inin oz baba veya yakin akraba magduru oldugu bir ulkede, ve italyansa, ve orasi burasi aciksa tecavuz et ve gom mantigi hakim bir ulkede, universite egitimi almis insanlara 16 ay aci cektirerek silah egitimi vermek icin harcadigin parayi, asil egitime harca diye soyluyorum bunu. Askerligi hergun mansetlere tasiyip, su pasa boyle dedi, bu pasa boyle yapti, gogus kabartti diye mansetler atacagina, su pasa ordu butcesinin bu kadarini egitime bagisladi diye mansetler at. At ki daha fazlasi yapsin ayni seyi. Universite mezunu insanlari zorla olume yollama ki daha fazlasi kalsin burada. Daha fazlasi uretsin, dusunsun yurdumda. Daha fazlasi Turk Ruyasi kursun, American Dream degil!

Bilmemkim oyuncu kendisinden bilmemkac yas kucuk herifle evlendi haberlerini mansetine tasiyacagina, bilmemkim milletvekili egitim konusunda mecliste cingar cikardi haberini yaz. “Millet bunlari istiyor” seklindeki savunmalari bir kenara birak ilk once. Unutma ki, sen ne yazarsan millet de onlari okuyor. Bi silkin, bi kendine gel artik!

Butun dunya basini sinirda nehre zorla atilan multecileri yaziyor gunlerdir. UN Turkiye’den cevap bekliyor. Bizimkiler Ibonun kizini yaziyor mansetten: neden sarayda olmamis da evde olmus dugun. Butun dis medya “kurdish rebels” diyor PKK icin, bizimkiler hala kendi caplarinda ancak fasistleri mutlu edebilecek mansetlerle gunlerini geciriyor.

301 gibi anlamsiz, demokrasi dusmani, 2000li yillarin gereksizi bir maddeyi degistirmek icin cabalanirken, bizim medya “iste bu da onlarin 301’i” diye manset atiyor ve avrupanin da aslinda bizim kadar fasist olabilecegini ispata kalkisiyor. Neyi ispatlamaya calisiyorsunuz? Onlarin da bizim kadar kotu oldugunu mu? Kendinizin ne kadar kotu oldugunu baskalarinin uc bes kotu yasasiyla ortbasa mi kalkisiyorsunuz? Tabii, millet bunu istiyor degil mi?

Sizin silkinip kendinize geleceginiz ve adam gibi seyler yazacaginiz yok anlasilan, bari mesleginizi yapip dis medyaya goz gezdirin arada bir. Belki gozunuz, akliniz falan biraz olsun acilir. Tabii, dis medya derken gidip de Ingilizler’in The Sun’ina bakmayin. Onu zaten hergun kendiniz yayinliyorsunuz siyasi mutakil gazete musvettesi olarak!

Sunday, April 27, 2008

TTC Strike hits Toronto!

Bu sabah gym’e inerken komsunun kapisina birakilmis Globe & Mail’e ilisti gozum: TTC grinds to a halt after union rejects deal! Daha gecen hafta Ruty Toronto’ya gelmeden soylentisi vardi grevin. Hatta Ruty stress yapmisti, yani metro olmayacak mi, biz nasil gidecegiz ofise seklinde. Neyse ki gecen hafta Pazar gunu Ruty’le Mr and Mrs A’nin evinde televizyondan izlemistik anlasmaya varildigini. Boylece grev’i rafa kaldirmistik. O yuzden bu sabah gym oncesi sok etkisi yaratti biraz bende bu baslik.

Aslinda TTC (Toronto Transit Commission) 48 saat onceden haber vermek zorunda grev olayini ki insanlar hazirlanabilsin. Olayin bu kismi biraz karisik. Cunku TTC gecen haftasonu bunun verildigini, cunku sadece “tentative” bir anlasmaya varildigini iddia ediyor. Cok detaya girip kimseyi sikmayacagim, detaylar linklerde.

Sonucta, bu sabahtan itibaren sehrimiz Toronto buyuk bir kaos yasadi. Tum metro istasyonlari kapandigi ve streetcar’lar (tramvaylar) calismadigi icin, sehri bisikletliler, arabalar ve yayalar kapladi. Hem de ne kaplamak! Hic bu kadar kalabalik bir Toronto gormemistim. 9/11'deki New York goruntuleri geldi gozumun onune. Aslinda Cumartesi olmasinin, is kaybinin az olmasi acisindan iyi oldugu dusunulebilir ama Cumartesi gunu calisan insanlarin islerine nasil vardigi (eger varabildilerse) hala mechul. Taksi icin cekisen iki kisiyi izlemek de ayri bir ilk oldu benim Toronto guncelimde.

Yarin (Pazar) 13:30’da hukumet acil toplanma karari almis (muhalefet destekli). Neler olacak gorecez bakalim.

Ben mi? Ben zaten havalar duzeldigi icin 25 dk falan yuruyerek ise gidiyorum. Bende degisen bisey yok, ama tabii yarin bu ise cozum bulunamazsa, Pazartesi sabahi metrekareye 0.1 insan dusen caddeler yerine 3 insan dusen caddelerde yuruyerek ise gidecegim kesin. Bisikletli sayisinda da 100% artis bekliyorum. Park yeri? Bulana askolsun!

photos: Courtesy of Globe & Mail & Toronto Star

Monday, April 21, 2008

2008 Reunion No.1 - Toronto

2008 yilinin ilk bulusmasi bu haftasonu Toronto’da gerceklesti: Ruty DC’den Toronto’ya geldi. Air Canada ile uctu, limoyla bana vardi Cumartesi 8 pm gibi. Gecen gelisinde goturdugum Spring Rolls Thai restauranti cok sevdigi icin baska bir subesi olan “Go”ya ciktik 9:30’da aksam yemegi icin! Bir sise Shiraz yuvarlayip onu bunu cekistirdikten ve yeni bf Pablo hakkindaki detaylari aldiktan sonra benim yurume mesafesindeki bachelor’a geri donduk. Hava sicakliklari 25 derecede seyrettigi icin Ruty cok mutlu; ben ondan da mutluydum.

Philips’in ev arkadasi Mark’in ve Toronto ekibinden Hannah’in dogumgunu olmasi sebebiyle evlerinde “low key” parti varmis. Ruty Arjantinli bf yapti diye kendisine aldigim Argento marka sarabimizi alip partiye yollandik. Porch’ta oturup degisik saraplarin tadina iyice! baktiktan sonra benim studyoya donup Malibu kokteyl olayina girdik. Hosgeldin yaz! Ve tabii happy birthday Mark & Hannah!

Ruty’ye benim devasa IKEA yatagi verdim. Ben Adam’in “hayatimdaki en rahat uykumu uyudum” dedigi couch’umda zibardim. Hernekadar (bu kelimecikler toplulugu bilesik mi yaziliyo Hafiya? aydinlat dedim!) kirmizi saraplarin esameleri goz ayalarimizda hala okunmaktaydiysa bile, pek bir dinlenmis kalktik. Iyi bir yatak secimi oldu bu sefer yani (gecen gelisinde Ruty’yi butun gece tekmeledigim icin sabah uyandigimda kendisini yanimda degil deri koltukta uyuklar bulmustum! Bad bad me!).
Hot mommy A aramaya basladi Ruty’yi oglen 12 civari. Hadi gelin, krosan aldik seklinde. Ruty’yi banyoya yolladim. Yaklasik 2 saat 45 dakika sonra, bir Fransizca public (bildigin People) dergisi bitirip 3 bardak cay ictikten sonra, baktim Ruty tesrif etti glamorous bir sekilde. Abarti tabii canim. 1 saatte hemencecik cikti banyodan! Kaptim bunu Eaton Center’a goturdum, brunch’lik taze malzeme alalim diye. Bizim Ruty gitti el yapimi australian cow-girl sapka aldi. Richtree’den pastalari tartlari attik cantaya ciktik Center’dan. Malumunuz Toronto. Demonstration, manifestation girla. Hele de hava boyle guzelken. Queen street boyunca “olalim green” seklinde yuruyus gerceklesmekte. Cekildik fotomuzu (sekil 1a), atladik taksiye, indian muzikler esliginde ve bol tesettur magazali little india’dan gecerek greek town’daki A&A’in evine vardik.

Baktik ki little A da koltuklarda yuvarlanmakta; hemen mincikladik tabii, kacar mi? Gozlerinden uyku akmakta olan minik A’yi oglen (den sonra) uykusuna yatirip solugu A&A’nin sevimli arka bahcede aldik. Hazirlanmis Mr & Mrs A: krosanlar, receller, ballar, beyaz ve zenci peynirler, hamlar, kisler, yumulduk. Bu yumulma demleme turk cayi esliginde ben diyim 3 siz deyin 5 saat surdu. O kadar cok espri patlatildi ki simdi hangisini yazsam diye kara dusunceler aldi beni...

Little A’yi yetistirme konusunda neler yapiyorsunuz sorusu uzerine, “what to expect” isimli kitaba baktiklari cevabi geldi ilk once. Turkce tercumesini Mr A verdi: “ne bekliyon?”. Mr & Mrs A’nin adult cizgi film asigi olduklarini gecen sefer ogrenmistik (happytreefriends). Bu sefer de lolcats kesfetmisler. Feysbooksuz muhabbet olamadi tabii (Hot mommy'ye Facebook’ta “y” var mi dedim? “Neresinde” dedi, iyi mi!). Madem herkes birbirini taniyor facebook’ta, kim kiminle seyetmis, kimin mensi gelmis vs. onlarin da cetelesi tutulsun istedik: date status, f... status, hatta “adet wall” olsun. Status update: I am late this month! gibi.... Hatta ve hatta, Mary mens olunca “bloddymery” blink etsin sag kosede :) Saklimiz gizlimiz kalmadi nasil olsa.

Cok az yemisiz gibi butun gun, Mr A’yi little A ile evde birakip hot mommy, Ruty ve ben Japanese yiyelim olduk. Toronto’muzun guzide Beaches semtinde adini su an tam hatirlayamadigim Japanese bir lokantada sushiler sakeler goturdukten sonra, lion’s bar isminde irish pub tadinda bir yerin bahcesinde de takildik 12 am’e kadar. 1 ictik, 10 gulduk. Daha ne olsun? Hayatin %80’i yemek ve muhabbet ise, biz %100 yaptik yani bu haftasonu. Sizleri de bekleriz... ktenksbye

Saturday, April 19, 2008

madonna 4 minutes to save the world

tanri bana da 50 yasimda boyle dansetmeyi nasip etsin!

Friday, April 18, 2008

Identity Theft

Son donemlerde o kadar cok duyuyorum ki bu iki kelimeyi, arastirmaci ruhum kurcuklamadan edemedi. Kisaca, finansal veya baska turlu kazanclar saglamak maksadiyla baska bir insanin kimligini kullanmak, o kisiymis gibi davranmak, anlamina geliyor. Genelde hep kredi karti hirsizligi olarak dusundugumuz bu kavram’in aslinda 4 cesidi varmis:

1) finansal (bildigimiz kredi karti veya banka hesaplari bilgilerinin calinmasi)
2) criminal (islenen suclarin baska birinin uzerine atilmasi)
3) kimlik klonlama (gunluk hayati baska bir insanin kimliginde yasama)
4) ticari (kredi toplamak icin baska birinin ismini kullanma)

“Criminal identity theft” (no.2) konusunda Hollywood cok calistigi ve benzersiz! eserler sundugu icin cok incelemenin bir anlami yok. Hatta, sedece Hollywood degil, Turk sinemasinda dahi konunun nadide orneklerini gormek mumkun.

“Identity cloning” (no.3) konusunda da en guzel ornegi “The Talented Mr. Ripley” filmindeki roluyle Matt Damon veriyor. Hatta filmde Damon taklit olayini o kadar abartiyor ki Jude Law’i oldurup tamamen yerine geciyor.

Benim asil deginmek istedigim aslinda finansal hirsizlik, ozellikle de internet uzerinden yapilani. Sadece Amerika’da gecen yil 239 milyon dolarlik internet tabanli “identity theft” yapilmis. En cok kullanilan metod da banka internet sitelerinin benzer isimlerle alternatiflerinin yaratilmasi. Mesela “citibank.com” yerine “citbank.com” tusluyorsunuz yanlislikla ve acilan site aynen citibank’in sitesi gibi oldugu icin de rahatlikla butun kisisel bilgilerinizi giriveriyorsunuz. Tabii bu, dolandiricilar icin pasif bir yontem.

Daha aktif yontemler, bilgisayariniza yollanan “trojan horse” tadindaki virusler. Su an 1 milyon 200 bine yakin bilgisayar virusu mevcutmus. Yani bunlardan korunmak da bir yere kadar. Tam bazilarini temizledim derken, hergun yenileri peydahlaniyor. Hangi korunma paketinin daha aktif oldugu yolunda saibeli bilgiler mevcut.

Konuyla ilgili kitap, yayin vs hakkinda da bir kac kurcuklama size:
- Night Windows (book) by Jonathan Smith (2005)

- Identity Theft: The Michelle Brown story (2004)
- The Net, Sandra Bullock (1995)
- The Talented Mr. Ripley, Matt Damon, Jude Law (1999)
- Friends, Season 1, Episode 21, The Fake Monica: I am Monana!
Kisaca, internet uzerinden alisveris yaparken veya banka islemleri gerceklestirirken, girdigimiz siteyi iki kez kontrol etmemiz, bilgisayarlari da sik sik bakimdan gecirmemiz gerekiyor. Gelismis ulkelerde yaptirim kuvvetli: Fransa'da 75000 Euro, Kanada’da 10 yil, Amerika’da 5 yila kadar hapis. Turkiye'deki yaptirim konusunda birsey bulamadim. Bilen varsa yazsin. Yine de bir kez calindi mi, kimligi temizlemek gayet uzun ve zorlu bir surec. Hele de yargi sistemlerinin kaplumbaga hizinda calistigi ulkelerde!
PS: Ben de bir suredir Josh Holloway kimligiyle geziniyorum ortamlarda. Acaba bana Kanada mahkemeleri mi, yoksa Amerikan mahkemeleri mi bakar? (I wish american) :)

Sunday, April 13, 2008

The Notebook

Ask filmleri asigi degilim. Ama disarida sakir sakir bahar yagmurlari yagarken ve sikintidan televizyonda kanal zaplarken rastgeldigim bu filmi cok sevdim. Belki de basrol oyunculari Kanadali diyedir. Ryan Gosling ve Rachel McAdams bence iyi oynamislar.

Behind every great love, is a great story...

Aski bulamamis bizler gibi insanlar icin hala onun varligina inanma yolunda guclu bir destek bu film. “The Most Romantic movie since Titanic” demisler bir afiste. Ben aslinda Titanic’ten de romantic buldum. Ozellikle fotografta gorulen sahnede Noah "It wasn't over. It still isn't over!" diye haykirirken. Hala izlememis olan romantiklere duyurulur!

Friday, April 11, 2008

Ingilizce trend

Gecenlerde ingilizce kelimeleri cok kullanmakla suclandim. Ben de gercekten cok mu kullaniyor musum, ve gercekten cok kullaniyorsam da neden boyle yapiyor musum diye arastiriyim oldum (musum).

Ilk didikledigim konu, Turkce’de ve Ingilizce’de kac kelime bulundugu oldu. Turk Dil Kurumu’nun “Guncel Turkce Sozlugu”ne gore Turkce’de 104,481 anlam bulunmaktaymis. Bunun yaklasik %14’unu yabanci dillerden Turkce’ye girmis kelimeler olusturuyor. Tabii ki 6467 kelimeyle Arapca basi cekiyor. Kapitulasyonlarla birlikte verilen altin ve gumus karsiligi Fransizlardan da 5253 kelime almisiz. Farsca 1359 kelimeyle ucuncu sirayi alirken, Ingilizce ancak 485 kelimeyle dorduncu olabilmis (of kors, her gecen gun yenileri ekleniyordur bu listeye abzolutli!). Ama tum Turkce kelimelerin binde besini bile olusturmayan ingilizce kokenli sozcukler demek ki benim ingilizce sozcuk kullanmamda bas nedeni olusturmamaktaymis seklinde de konuya parmagimi degdirmek istedim.

Tabii bu durumda Ingilizce’de kac kelime varmis diye kurcukladim. “Oxford English Dictionary”ye gore su an kullanimda olan 171,476 kelime varmis (ayrica “derivatives” denilen ve bu kelimelerden turetilmis olan bir de 9500 kelime varmis). Yani 75,000 kadar daha cok kelime var Ingilizce’de Turkce’ye gore. Bu bir sebep olabilir mi?

Bence gayet de olabilir. Bazen anlatmak istedigimiz seylerin Turkce karsiliklarini beynimiz hemen bulamiyor, veya bir ingilizce kelimeyle anlatilabilecek bir kavramin bir kac turkce kelimeyle ancak karsilandigini farkediyor ve kolaya kaciyor. Sonucta beni dinleyen (veya okuyan) insan da nasil olsa ingilizce biliyor, ve dil bir komunikasyon araci olduguna gore neden olmasin seklinde dusunuyor. Mesela “brunch” (breakfast + lunch) gibi faydali kisacik bir kelimeyi Turkce nasil soyleyecegiz? Gec kahvalti mi? Erken ogle yemegi mi? Veya “git karsidan al onu bana getir” demek yerine “fetch” deyiveriyoruzdur belki de.

Evet, bazi ingilizce sozcuklerin neden kullanildigini tam veya kisa bir turkce karsiliklari olmamasi seklinde aciklayabiliriz belki. Ama neden “gidisat” yerine “trend”, “yasal” yerine “legal” veya “savunma” yerine “defans” dedigimizi aciklamak zor. Bu gibi kelimelerin tam karsiliklari var. Ustelik bunlari sadece benim gibi yogun olarak ingilizce konusulan bir ulkede yasayanlar degil, bizzat Turkiye topraklarinda yasayanlar da kullaniyor. Amacim savunma yapmak degil, ve fakat ingilizce sozcuk kullanmanin yurtdisinda yasamayla ilgisinden daha fazlasi oldugunu gostermek.
Belki de burada gercekten bir “trend” soz konusu. Osmanli zamaninda Arapca-Farsca sozcukler modaymis, yakin zamana kadarsa Fransizca. Ve gunes batmayan imparatorlugun dili de belki de son 30-40 yildir yeni trend. Hem sadece Turkiye’de de degil. Siz hic Spanglish duydunuz mu mesela?

Thursday, April 10, 2008

Sawyer (according to stars)

Basligi okuyup da Brad Pitt veya Nicole Kidman’in hakkimda neler soylemis oldugunu okuyacaginizi saniyorsaniz feci sekilde yaniliyorsunuz (onlari baska bir yaziya sakladim!). Burada blog yazarinin astrolojik haritasini tartisacagiz bilgimiz elverdigince, ve sizlerin de yardimiyla (interaktif blog dedigin de boyle olur!). Aslinda bu basligi "ipligi pazar cikarmak" seklinde atsam daha dogru olurdu herhalde.

Komsu blog Hafiye’nin astroloji meraki malum. Delta’da calisirken bol miktarda bos vakti oldugu icin arkadasimizin (bu sirket niye iflas etti diye dusunup dururdum ben de) astroloji’ye daha o zamandan merak sarmisti. Gel gun, git gun, bu merak buyudu, yakin cevresinin astroloji haritalarini cikarmaya basladi. Hatta o seviyeye geldi ki kendisini bu konuda is kurmaya, astrolojik web sitesi acmaya davet etmeye basladi kankalari (sawyer da dahil). Tartisacagimiz yildiz haritasi da Hafiye tarafindan ozenle hazirlanmis bilgiler icermekte. Voila! Sawyer according to stars:

Sawyer’in akrep burcu oldugu yetmiyormus gibi, yukseleni de akrep. Yani surekli disari vurdugum hirs ve gururumun yaninda muthis bir duygusal derinligim ve karmasam varmis. Bir seye kafayi taktim mi sessiz ve derinden de olsa mutlaka elde edermisim. Katildim. Dogru. Benim hic tutun tarlasinda OYS’ye hazirlanip, sonra da tutun kirarken OYS ilk 100une girdigini ogrenen arkadasim olmadi mesela. Hatta bunu sonuclar aciklandiktan 2 gun sonra ogrenmistim, cunku tarla ile postane arasindaki tek ulasim motosiklet kullanan amcamdi ve o da ancak iki gun sonra getirebilmisti mektubu. Sawyer ayrica daha sonraki yillarinda farketti ki, ingilizceyi, bu dili ogrenmeye duydugu hirstan dolayi, anadolu lisesine gidenlerden daha iyi yazip konusuyordu. Gerci duella sonralari bunun Sawyer'in dil ogrenme yetenegini yoneten beyin hucreciklerinin cok calismasina bagli oldugunu soyleyecekti, ama ben hala hirs olduguna inaniyorum.

Yeni tanidigim insanlara biraz kuskuyla yaklasiyormusum (iclerini ogrenene kadar), ama insanlarla samimi bir bag kurdugumda da onlara muthis bir sadakatle baglaniyormusum. Dogru. Oyle bir sadakat ki, onlardan da aynisini bekler hale geliyormusum. Bu da dogru. Isin kotu olan noktasi, bu insanlardan biri bana ihanet ederse, duydugum sevgi, baglilik veya sadakat oraninda onlardan nefret ediyormusum. Uzulerek soylemek gerekirse, bu da dogru. Ilkokul caglarindan itibaren guvendigim babama, ortaokullu yillarimda beslemeye basladigim nefret o kadar buyuktu ki ancak 30lu yaslarimda asabildim. Yorum yaparken dikkatli davranin yani! :)

Bazen ic dunyam o kadar “passionate” oluyormus ki, hissettiklerimi, dusunduklerimi disariya aktarmakta zorluk cekiyormusum. Bu “passionate” kelimesi astrolojik haritamda o kadar cok geciyor ki, bazen ben bile korktum okurken! Cok hararetli bi kankayim yani anlayacaginiz (Passionate kelimesinin sex kisminda gectigi yerleri burcu ve yukseleni akrep bir insan olarak hayalgucunuze birakiyorum artik). Bu disariya vurumdaki zorluk beni muzige itmis yildizlarin diline gore. Muhtemelen o yuzden ikide bir youtube post ediyorum feysbukta, blogda, emailde orda burda. Cunku baska turlu ulasamiyorum dis dunyaya. Hissettiklerimi anlatmam cok zor oldugu icin muzikle ulasmaya calisiyorum. Bakin diyorum, adam telefon satarken opera sarkicisi oldu, kari 50 yasinda ama hala dans ediyor sikir sikir. “Volver a amar” sarkisini o kadar icten soylemisim ki, duella pansiyonuna yapistirmisti. Bir arkadas bir de burda Sezen soyle bize diye yalvarmisti Isletmenin catisinda.

Hissettiklerimi baskalarina cok belli etmez, icimde tutarmisim. Bir noktaya kadar buna da katiliyorum. Amerikanya’dan donup Turkiye’de 1.5 sene kadar acilar cekerken hala haftasonlari (isten vaktim olursa) kankalarla bulusup biseyler yapabilmeye kalkisiyordum. O kadar icimde biriktirmisim ki barsaklarimda kolit olusmus (ne demekse?). Doktor aynen soyle demisti: Senin bu stresli ortamdan uzaklasman lazim. Simdi koliti tedavi ederiz, yarin karacigerine, kalbine vurur. Ama barlarda sezen cigirirken haftasonlari, kimsenin haberi olmamistir mesela benim kolitlerden. Varmiydi haberiniz? ha?

Aslinda en onemli noktalardan bir tanesi de “compromise” noktasi. Cok hirsli ve duygulari sakli bir insan oldugum icin, ne yazik ki compromise etmedigim surece bir iliskim olamayacakmis. Bir iliskisi olsun diye “hot lips” “freckles” gibi soylemlerden vazgecemez ki Sawyer, onun karakteri bu. Neyi compromise edecem? Hele de bu yastan sonra! Bir bilen varsa anlatsin. Nasil oluyor bu compromise? Ne yapacam yani, ok canim gulum mu diyecem? Tamam sirf sen istiyorsun diye eski isyerime donecem ve kolit yapacam mi? nedir bu compromise? cildiracam.

Bu mudur yani Hafiyanim cizdigin harita: die alone! Atayim mi simdi kendimi Niagara’dan asagi? :)

PS: Fotodaki hatunlar? Biri astrolojik haritami cizdi, biri hayatimda derin iz cizdi! Ama guzel cizmisler di mi?

Saturday, April 5, 2008

Bahar yuruyusleri - 2

Bugun Baris ekibe eski arkadasi Di(g)dem’i de katti. Pek de iyi etti. Burlington’da Halton Hills diye bir yer varmis, yuruyus parkuru guzelmis. Oraya gidelim diye anlastik.

Spadina & Bloor’da bulusup, Alis’in arabayi Baris’in 666! nolu dairesinde oturdugu binanin otoparkina biraktiktan sonra, otoban fobili Alis’i Baris’in disi ve ici yeteri miktarda tozlu arabasinin alka koltuguna oturtarak Didem’i almak uzere yola koyulduk. Bizim Didem pek sen-sakrak cikti. Baris’la ikisi butun yol boyunca sakalar esliginde atistiklarindan bir turlu hangi exit’i alacaklarina karar veremediler. Hangi exit’in alinacagi kesinlestiginde de exit’i kacirdilar. Boylece benim google’dan 45 dk surdugunu ogrendigim araba yolculugu 1 saat 45 dk gibi birsey oldu. Tabii sonucta yine Burlington’a gidemeyip solugu gol kenarinda aldik. Baktik ki piknik masalari ve mangallar konmus gol kenarina. Hemen faydalanalim dedik. Didem’im mercimek kofteleri’nin goruntusunu henuz kesfederken, farkettik ki Alis’in torbalardan habire birseyler cikiyor. Zeytinyagli yaprak sarmasi, rus salatasi, 10 saat yerine 3 saat suda bekledigi icin daha sonra midelerimizde sismeye devam edecek olan barbunya, patates salatasi derken, bir de baktim enginar da cikti torbadan. Yuruyus yerine araba gezisine ciktigimizi sanmistim ben, ama orada da yanilmisim. Megerse acik hava gol lokantasina gelmisiz. Kisacasi, yuruyus bahane, yemekler sahaneydi. Alis’e ve Didem’e defalarca tesekkur edip sarmalari kofteleri kutletirken, aslinda 12 C olan hava sicakliginin gol etkisi ile birlikte -2 C oldugunu farkettik. Simdi neden hava durumunu verirlerken “10C but feels like -5” dediklerini daha iyi anliyorum.

Yuruyus parkurumuz karlarin hala erimeye devam etmesi sebebiyle engelli yuruyus parkuruna donusmustu. Hatta yeterince “flooded” olmus bir bolumu es gecmek zorunda bile kaldik (tum atlayip ziplayip geceriz cabalarima ragmen!). Sonucta, camur rengi sularin guldur guldur aktigi Credit View nehri boyunca ve henuz yesilin hakim olamadigi insan yapimi ormanin icinde 80 dk yurumusuz.


Sarmalarin ve koftelerin 80 dakikada yeterince erimis (!) olacagina kanaat getirdikten sonra turk kahvesi ve tatli almak uzere Didem’lere tesrif ettik. Didem’in kisa bacakli sirin kopegi Schoko Baris’in ayaklarini kemirirken biz de Turkiye’den ithal cezeryelerimizi kemirdik. Kahve fali bakma isini bana yiktilar. Bakalim kahve fincanlarinda gordugum yollarin kac tanesi gercek cikacak, bunlari da baska bir yazida irdeleyecegimdir :)

Friday, April 4, 2008

Planlar, planlar...

Alamanya'dan Rifatcan (gercek ismi de Rifat Can! ama biz Rifi diyelim) Amerika'ya ziyarete gelecekti. Nisanin yirmi bilmemkacinda DCye varacakti, ama o arada Amanda Hawai'den kilpayi donup yetismis olacakti. Hatta, Rifi'nin Ruty'de kalacagi, cunku Ruty'nin apartmaninin sehre daha yakin oldugu konusulmustu. Malum, Amanda'nin yazlik havuzlu Rockville bungalovundan Dupont Circle'a gitmek arabayla 40 dakika suruyor, taksi hak getire.

Benim de bu arada 29-30 Nisan'da Secaucus, New Jersey denen bir yerde fuarim cikti. New Jersey hakkinda bildigim tek sey uzaktan duyup da hic gidemedigim Casinolariyla meshur Atlantic City ve 2004 yilinda East Coast trip yaparken ve New York City (NYC) 'ye giderken gectigimiz New Jersey Turnpike Highway. Ha bir de NYC Battery Park'tan okyanus'a bakarken karsidaki binalarin New Jersey oldugu soylenmisti bana. New Jersey bilgim bundan ibaret.

Hep beraber dedik ki, hazir Rifi de daha NYC gormemis, benim de fuar var NYC'ye yakin, Ruty ve Amanda da DC'den katilir yarismaya otobusle, hep beraber 1-4 Mayis NYC yapariz. Hatta kim kiminle yatacak esprileri dondurduk. Guzel hersey buraya kadar. A reunion is on!

Ilk fireyi Ruty verdi. Kizimizin aylardir gundemde olan ama hep baska tarihe almaya calistigi Londra is gezisi gelip de bu tarihlerle cakismasin mi! Ruty dilemma ve stres olaylarina girdi. Haftanin basinda London'a gitse Rifi'yi DC'de kim karsilayacakti? Malumunuz Amanda Hawai'de Lost'un son episode cekimlerine katilmakta real Sawyer ile birlikte o tarihlerde. Bu durumda Ruty London gezisini haftanin sonlarina aldi. Bu sekilde Rifi'yle haftabasi birkac gun gecirmis olacakti. Ama bu sefer de Cuma gecesi gec donuyordu London'dan ve NYC yapmasi imkansiz gibi birseydi. Hem zaten onumuzdeki gunlerde Sawyer'i Toronto'da ziyaret edecegi icin, NYC'de tekrar gormesine de cok gerek yoktu. Boylece Ruty, NYC reunion'dan ayrilmis oldu.

Boylece Rifi ve Sawyer Carsamba gecesi NYC'de bulusacak, Sawyer Rifiye iki gun NYC gezdirecek, Amanda da Cuma gecesi onlara katilacakti. Sonrasinda, pazar gunu Sawyer La Guardia'dan Toronto'ya donerken, Amanda ve Rifi de otobusle Puerto Rico tatillerini planlamak uzere DC'ye doneceklerdi. E buraya kadar da guzel. A reunion is still on!

Bu arada ogrendik ki Rifi'nin pasaport Alamanya'daki Amerikan konsoloslugunda esir alinmis. Megerse Rifat Can isimli bir terorist aranmaktaymis! Vizenin cikmasi (tabii terorist gercekten bizim Rifi degilse???) haftalar, hatta aylar alabilirmis. Hayir madem terorist olacaktin, insan reunion oncesi soyler yani :)

Tabii bu durumda Rifi'nin American Dream %90 yatmis oldugu icin, ben de x amount of dollars cezalar odeyip donus biletimi La Guardia - Toronto yerine DC - Toronto yaptim. A reunion is NOT still on!

Long story cut short, 30 Nisan carsamba gecesi New Jersey'den DC'ye gidiyorum, 4 Mayis Pazar aksami da DC'den Toronto'ya donuyorum. O arada neler olacagi hala mechul!

Tanistirayim, bizim grubun reunionlari. Amanda'nin dedigi gibi "drama never leaves the house" :)

Wednesday, April 2, 2008

Cep telefonu kulagina yapisik dolasanlara!

Gecen hafta arkadasim Baris'in nasil olup da cep telefonu kullanmadigini dusunup, bayagi hayiflanmistik. Megerse gecerli sebebi varmis. Thanks to Baris, okumayanlar icin Radikal'den kisa kisa aktarmak istedim:

"Tıp alanında çok sayıda ödül sahibi olan İngiliz beyin cerrahı Prof. Vini Khurana, cep telefonlarının sigaradan da, asbestten de daha zararlı olduğunu ve kansere yol açtığını öne sürdü. Cep telefonu kullanıcılarına da telefonlarını mümkün olduğu kadar az kullanmaları, mecbur olmadıkça kullanmamaları çağrısı yapan Prof. Vini Khurana hükümetin de acil önlemler alması ve cep telefonu üreticilerinin radyasyon seviyesini düşürmesini sağlaması gerektiğini belirtti. Khurana, 10 yıl boyunca cep telefonu kullananların beyin kanserine yakalanma oranlarının iki kat arttığını öne sürdüğü araştırmasında, beyin kanserlerinin gelişmesinin de 10 yıl kadar süre aldığını belirtti. Bilimsel araştırmalar alanında 16 yılda 14 ödül alan ve 40'a yakın makalesi bulunan Prof. Khurana, cep telefonlarının etkileri konusunda bugüne kadar yapılmış 100'den fazla araştırmanın sonuçlarını da yeniden değerlendirdi."


Sahsim olarak, cep telefonu kulagimda dolasan bir insan olmadigim icin, hatta mecbur olmadikca cantamdan cikarmadigim icin, cok risk altinda oldugumu sanmiyorum. Ama alisveris yaparken, bir t-shirt almak icin bile iki saat arkadaslariyla veya annesiyle telefonda konusan genclerin 10 sene sonra beyin kanseri olacaklarini dusunmek biraz aci verici. Umarim bu arastirmalarin sonuclari sadece "pessimist" durumlari yansitiyordur'dan baska cok diyebilecek bir seyim de yok acikcasi.

Bir de ozellikle Istanbul'da carpik kentlesme sonucu o balkona, bu terasa konan BTS istasyonlari var (BTS = Base Transmission Station). Prof. Khurana onlarin etkisini de arastirmis mi acaba? Sonucta cep telefonu dedigimiz sey o BTS'lerin yaydigi onbinlerce sinyalden sadece birini alan bir cihazcik!

Her yanimizin radyo dalgalari ile sarildigi 21. yuzyildaki bu teknoloji patlamasi ile 10 sene sonra hangi organimizin yesile donecegi mechul herhalde... Ya da degil mi artik? Konussana Khurana, deli etme adami!