Ehem... Simdi neresinden baslasam anlatmaya cok bilemedim. Garden State New Jersey’nin Secaucus isimli sehrinde/kasabasinda bir fuara katildik gecen hafta. O kismi hemen es geciyorum tabii. Carsamba aksami saat 4’te bildiginiz belediye otobusune binip Manhattan’a yollandim. 7th Avenue ile 34th caddenin kesisiminden kalkiyor DC otobusleri aklinizda bulunsun. Oyle durak, gar falan yok. Gayet 7th Avenue’dan biniyorsunuz paldir kuldur otobuse. Aksam trafigi falan derken bizim Eastern Tour (Greyhound’un chinese versiyonu!) gorundu 35inci caddeden saat 5:30’a dogru. Bir takim siyahi ve cinli arkadaslarla birlikte koltuklara yerlestik. Ne zamandir otobus seyahati yapmadigim icin, artik otobuslerin icinde de tuvalet olusu bir miktar sasirtti. Manhattan, New Jersey, Philadelphia, Baltimore derken 4,5 saatte baskente vardik. Dedim ya uzun zamandir otobus yolculugu yapmamisim diye, son bir saat kadar darallar geldi (ama konforu iyiydi, transformers'in cince altyazili versiyonunu da izlemis oldum!).
Persembe ve Cumayi DC’de benim eski arkadas Jewish American Lawyer Michael (JALM) ile gecirdim. Michael’in Dupont Circle’a bes dakika yurume mesafesindeki evi nedense bana Sex and the City Carrie’nin Manhattan apartmanini hatirlatti. Tabii sadece disaridan! Michael, Temmuz’da bir yilligina Tokyo’ya tasinacagi icin evin ici japonca materyal kaynamakta. Saga donuyorsun japonca postit, sola donuyorsun ikinci dunya savasi fotolari. Evde uzun sure kalamayip solugu daha once de pek cok muzesini tavaf ettigim Smithsonian’da aldik. The Monument, The Congress ve The White House fotolari tekrar cekilip, Michael’in 2009’da Bush ofisten ayrilirken DC’de yapilacak partilere katilamayacaginin uzuntusu yeterince (!) dinlendikten sonra farkettim ki The Native American Muzesini henuz gezmemisim. Kacar mi Sawyer’dan! Yerlilerin kiyafetlerinden olusan ozel bir sergiyi de silip supurdukten sonra, Amanda’nin Rockville’deki havuzlu bungalovuna metroyla geri dondum. (DC’yi ziyaret edeceklere ozel not: Persembe sabahi $2.35’e Rockville’den DC’ye gelmistim red-line uzerinden metroyla. Cuma aksami ayni yol icin “rush-hour” olmasi sebebiyle $4.5 odedim. Tabii ki bir turist icin su ana kadar odedigim en pahali metro bileti olmasina ragmen yine de hicbirsey bu para, ama hergun metroyla commute edenlere acidim desem yeridir)
Butun gun gezmekten yorgun dusen bacak kaslarim, Amanda’yla almis oldugumuz biralari havuz manzarali bungalovunun balkonunda yudumlayip onu bunu cekistirirken rahatladi. Bar hopping oncesi ne giysek sendromu basladi tabii bu sefer de. Benim bu arada pek birsey yedigim soylenemez (bkz. liquid diet). Gece cesitli barlar/clublarda hoplayip zipladik. Sawyer 'harbi' club’a girilirken Madonna esliginde ve kapi gorevlisinin “Welcome to America” nidalariyla karsilandi (PS: 2 gun gecti, Ruty’i hala gormedim!).
Cumartesi oglene dogru uyanildiginda farkedildi ki Amanda’nin beni goturmek istedigi Arberatum (botanik bahcemsi bisey) saat 5’te kapaniyormus. Zaten Amanda Hawai’de yeterince cicek bocek ve ben de DC’de yeterince agac gormus oldugum icin, arberatum’u hemen rafa kaldirdik. Maryland’in baskenti Annapolis’e dogru yola koyulduk. Annapolis bana guney’in sehirlerini hatirlatti. Charleston’a benzettim biraz, okyanus kenarinda olmasi ve tarihi binalari nedeniyle. Sansimiz cok acikti gun boyunca. 26C sicaklikta, bir takim yat yarismalari, tarihi bir gemiyi gezme imkani, tarihi kiyafetler icerisinde gayda calan bir takim amcamlarla fotolar cekilme derken kendimizi US Naval Academy’de bulduk. Dort sene sonra yine okyanusa ayaklarimi sokup bes dakika kadar mutlu olduktan sonra, yolumuz uzerinde bir de 4x100 (yoksa 4x400 muydu?) atletizm yarismasi izledik. Navy besinci olunca cok sevinemedik tabii, ahalinin huznunu paylasmakla yetindik.
Ara not: Bu yolculuklardan birinde “Texas Hold em Poker El Pelino” ile de ceplestik. Kendisi de ekim gibi DC’ye gelip reunion yapmayi planlamaktaymis, benim gibi hala haberi olmayanlarin kulaklarina tokmakla asinayla vurulur efenim.
Tabii Amerika’ya gelip de alisveris yapmamak olmaz. Amanda’nin ev kiyisindaki Nordstrom Rack’ten hemen Kenneth Cole saat alindi cok uygun fiyata. Soylemeden edemeyecegim: Toronto’da $300 civari satilan saatin $46 dolara alinmis olmasi bacak kaslarima ayri bir iyi geldi. Tabii isin ilginc ve de komik tarafi Amanda’nin kol saatinin aynisini almis olmam. Yakin arkadaslarin zevkleri de ayni mi olur? (hafiye’ye yeni irdeleme noktasi!). Tabii Amanda Toronto’da yasadigim icin izin verdi almama, yoksa DC’de yasasaymisim aldirmazmis!
Cumartesi aksami rezervasyonu saatler onceden yapilan Adams Morgan’daki Turk restorani Meze’nin patio’suna kurulduk. Roka salatasi gitti, dolmalar kuzular hunkar begendiler geldi. Onlar gitti baklava profiterol geldi (Bu blogda “yedigin ictigin senin olsun, gezdigin gordugunu anlat” kurali islemez, bosu bosuna yorum yapip Sawyer’in icini baymayin!). Onunde oturdugumuz Meze aslinda tam da daha sonra bir arkadasin dogumgununun kutlanacagi Left Bank isimli mekanin karsisindaydi. Gelen gireni de kontrol etme imkanimiz var diye konusurken, bir de baktik Tulu belirdi yanimizda. Yillardir gormemisim. Turk kahvesi esliginde onunla da bir catch-up ettik. Izleyecekleri filmi kaciran Ruty ve American-Argentinian manita da bize katilacakti guya ama pek goremedik onlari yine (ben bu arada hala Ruty’i gormedim – Cumartesi gecesi 10 pm).
Left Bank isimli mekanda Urdun kralinin kiziyla ve Yoncimik’in evvel arkadasi Yesim'le muserref ettirildim. DC’nin Turk tayfasi kalabalikmis. Nerde kalabalik, orda dance! Baslangicta cok ta beni acmayan mekanda Tarkan ve Shakira sarkilari esliginde az eglenmedik aslinda (Ruty’yi sonunda gordum, manitayi da tabii. Benden hala gayet uygun puan almakta!).
Pazar sabahi 10:30’da uyandik Amanda ile. Solugu once yine alisveris merkezinde aldik. Sadece bir kol saati ile yetinecegimi dusunmediniz herhalde. Hemen bir cift gunes gozlugu, bir cift ayakkabi, bir sort, birtakim ic camasirlari vs. aldim (hayatimin en hizli alisverisi diyebilirim, sadece 55 dk surdu). Biz aslinda Levante’s isimli mekanda brunch yapilacagini sanirken, bir de baktik ki Ruty sucuklar, sosisler, peynirler, krosanlar almis evine. Herkesi oraya topladik, guzel bir brunch esliginde kahkahalar artik. Saat 6'da kalkan ucagim icin yine yollara dustuk.
Her reunion gibi bunu da “bir dahakine kismet” diyerek bitirdik. Bir dahakine kismet...
7 comments:
Sawyer'ın diyetini merak ettim. İşe yaramış gözüküyor.
Amanda da bronzlaşmış, dinlenmiş, güzelleşmiş. Tipik, kendini arkadaşlarının organizasyonlarını planlamaya adamış. Ne anaçtır o.
Ruty'nin evini ve şu hamarat sofrasını görünce içim cız etti.
Ruty'nin manitayla el ele olması da gözlerimi doldurdu. Ben bu oğlanı sevdim yahu. Ay, kıyamam.
PMS Hafiye
guzel seyleri hafiye yazdigi icin o bolumu geciyorum:)
ama ama ama, fotomoto konarsa nasil olcak bu is? altin kizlarimi birer birer ifsa ettin sawyer dedim!
nyc'a bi bilet hala bulunabilir ki. bak anahtar kelimeleri yaziyorum: çiçi laru, deri sever xler, central park faytonu, bagel:) hadi bakiiim. gel, gel, geelll.
Oncelikle aynen Sawyer, NYC cok ucuz diyordun bizlere, 23-24 Mayis NYC reunion bekliyoruz o zaman. Ciddiyim anacim... :)
Bu arada bu reunion'in lafi "BISIY DIIL" lafi oldu. Annapolis'te hava felan super, n+k tane attraksiyonu sans eseri felan gorduk, ben hemen Kolc'a donup "bisiy diil" diyen tipleme. :) Wallahi Sawyer'i az guldurmedim, Tanri da beni guldursun.
-Party in a Box AmanDa Aman
hadi sawyer hadiiii... mezaramı gorucen paraları?
bas bas paraları duella'ya, bi daha mı gelicen dunyayaaa? ohh ohh.
sawyer bizii diskoya gotuuur.
sawyer bizii diskoya gotuuur.
he mi?
sen dersin de goturmem mi? Seninle iki elim kanda olsa heryere gelirim. Olmayan servetim feda olsun sana duella :) Aliyorum bileti bu gece, caymak yok. 23-26 mayis NYC dedim, o kadar!
heyyyooooo! :) seviyorum ama kimi, en tatli birisini, nasil annatsam sana, ilk harflere baksana.
Post a Comment