Gunesin ve baharin yuzunu iyice gostermesiyle birlikte ben de haftasonu aktivitelerine hiz verme karari aldim. Tourism Toronto’nun web sitesine gore Toronto’da 5000’in uzerinde restaurant varmis. Hepsini denemek biraz zaman alacak tabii. Ama ucundan kosesinden baslayayim dedim bugun. Isyerinden arkadasim Phil ile birlikte birbirinden renkli dukkanlari, restaurantlari ve barlari ile meshur Queen West’te brunch yapmak uzere anlastik. Secimimiz thai ve global menusunun karisimi ile meshur Queen Mother Café oldu.
Ahsap yapisi ve duvarlarindaki tarihi portreleri ile 1900’lerin Beyoglu cafélerini animsatan bir atmosferi vardi Queen Mother’in. Hatta duvarlardan birinde Istanbul ile ilgili birkac satir yazi da gozume ilismedi degil! Servisin cok guleryuzlu olmamakla birlikte hizli ve hatasiz oldugunu soyleyebilirim. Aslinda bir suredir gittigim pek cok restaurant veya café’den edindigim izlenim, bir kaci haric yaklasik hepsinde guleryuz ve musteri ile iletisim konusunda Toronto’nun biraz yol katetmesi gerektigi oldu. Bu konuya ileride tekrar deginecegim.
Yanlis hatirliyorsam duzeltin lutfen ama sanki Bogaz’da brunch’a gittigimiz gunlerde portakal suyu istendiginde baska bir aciklamaya gerek kalmaksizin sikma portakal suyu gelirdi. Ayni aliskanlikla (veya yanlis hatirlamayla) siparis ettigim portakal suyunun Kuzey Amerika’ya ozgu ve yarisindan fazlasinin buz kupleriyle dolu oldugu devasa bir bardakta konsantre olarak masaya tesrif etmesi bende hafif bir hayal kirikligi yasatti. Neyse ki ayni anda siparis etmis oldugum café au lait’nin kalitesi bu hayal kirikligini cabuk bastirdi.
Brunch Pazar gununun ilk ogunu oldugu icin, gozumuz menudeki thai basliklar yerine “Sunday brunch” basligi altindaki omletler ve bagellara takildi. Ben cirpma yumurtali “eggs your style” alirken, Phil de ne zamandir hayalini kurdugu Kanada’ya ozgu “peameal bacon” iceren “eggs benedict” aldi (aslinda peameal bacon’in en guzel yapildigi yerin St. Lawrence Market oldugunu dusunuyorum, ama o kismi baska bir yazimda anlatacagim). Siparisim kucuk bir parca kavun esliginde servis edilen haslanmis ve baharatlanmis patates parcaciklari, iki yumurta, uc parca bacon ve bir montreal bagel olarak masaya geldi.
Genel olarak cok etkilendigimi soyleyemeyecegim. En azindan brunch konusunda on uzerinden alti almayi basarabildi benden bu café. Havalar iyice isindiginda arka bahcesinde de bir brunch yapmayi hala dusunuyorum ama, veya hafta ici kucuk bir dinner. O zamana kadar: 6/10, sorry kralice anne…
Yanlis hatirliyorsam duzeltin lutfen ama sanki Bogaz’da brunch’a gittigimiz gunlerde portakal suyu istendiginde baska bir aciklamaya gerek kalmaksizin sikma portakal suyu gelirdi. Ayni aliskanlikla (veya yanlis hatirlamayla) siparis ettigim portakal suyunun Kuzey Amerika’ya ozgu ve yarisindan fazlasinin buz kupleriyle dolu oldugu devasa bir bardakta konsantre olarak masaya tesrif etmesi bende hafif bir hayal kirikligi yasatti. Neyse ki ayni anda siparis etmis oldugum café au lait’nin kalitesi bu hayal kirikligini cabuk bastirdi.
Brunch Pazar gununun ilk ogunu oldugu icin, gozumuz menudeki thai basliklar yerine “Sunday brunch” basligi altindaki omletler ve bagellara takildi. Ben cirpma yumurtali “eggs your style” alirken, Phil de ne zamandir hayalini kurdugu Kanada’ya ozgu “peameal bacon” iceren “eggs benedict” aldi (aslinda peameal bacon’in en guzel yapildigi yerin St. Lawrence Market oldugunu dusunuyorum, ama o kismi baska bir yazimda anlatacagim). Siparisim kucuk bir parca kavun esliginde servis edilen haslanmis ve baharatlanmis patates parcaciklari, iki yumurta, uc parca bacon ve bir montreal bagel olarak masaya geldi.
Genel olarak cok etkilendigimi soyleyemeyecegim. En azindan brunch konusunda on uzerinden alti almayi basarabildi benden bu café. Havalar iyice isindiginda arka bahcesinde de bir brunch yapmayi hala dusunuyorum ama, veya hafta ici kucuk bir dinner. O zamana kadar: 6/10, sorry kralice anne…
No comments:
Post a Comment