Saturday, March 29, 2008

A Sunny Saturday in Toronto (this is no joke, it really happens!)

Bugun Alliance Francaise’den arkadasim Baris ve onun UofT (University of Toronto)’dan arkadasi Alis (read Alice) ile guzel bir early spring Saturday yasadik. Gunesin tepede oldugu ve sicakligin ruzgara ragmen donma noktasinin uzerinde seyrettigi Toronto’nun bu ilk Cumartesi gununde Bloor & Spadina’da bulusmak uzere anlastik. Alis gicir arabasi Subaru ile bizi aldi, High Park’a dogru yollandik. Bugun Toronto hakkinda ogrendigim ilk yeni sey Bloor West’in aslinda Queen West kadar canli ve renkli oldugunu farketmem oldu.

High park’ta kisa bir yuruyus sonrasi aslinda donma noktasinin uzerinde seyreden hava sicakliginin akdenizli kanimizi cok da isitmadigini farkettik. Parkin gobegindeki cafeteria’ya bu yuzden mi yoksa Baris acikti diye mi girdik cok net hatirlamiyorum simdi. Dogu avrupa kokenli bir teyzenin uzerimdeki sweat-shirt’e kompliman’i sonrasi, cok da leziz oldugunu soyleyemeyecegim cheese & bacon sandwichimi kutlettim. Bugun ogrendigim ikinci sey de bir daha bu kafeye gelindiginde alinacak seyin sandwich degil ispanakli borek oldugu oldu (thanks to Alis!).

Hayatimdaki ilk lamayi Peru’ya gittigimde gorecegimi sanirdim hep. Yanilmisim. Bir lama’ya en cok yaklastigim nokta High park’in icerisindeki hayvanat bahcesiydi. Ama yuksek citler sagolsun, Toronto lamalari yuzume tukurmeye tenezzul etmediler. Bizon bolumunu gezerken tezek kokusunun cigerlerimizi isgalinden olacak herhalde, Alis bizonlarin bu citleri devirebilecegini iddia etti! Otoban'da araba kullanma fobisi olan (ama yine de ters istikamette trafige girmeye calisan) bir insan icin "bizonlarin citleri devirebilecegi" endisesi cok da gercekustu gelmedi bana. Aslinda ben o an bizon etinin yenilip yenilmedigini, yeniliyorsa da sigir eti kadar lezzetli olup olmadigini dusunmekteydim. Ama muthis tezek kokusu ve Baris'in vejetaryen olusu, beynimdeki soruyu dillendirmeme musaade etmedi.


High park bizi kesmedigi icin bir de West beach yapalim dedik. Donmus golcuklerin gercekten ne kadar donmus oldugunu bizzat test ettikten sonra (sekil 1A), ne zaman yapilacak bu espri dedigim cumleyi Ontario golu’nun kiyisinda dalga seslerini digicam'ine kaydeden Alis'e Baris sarfetti: “Alis, are you in wonderland?”. Bir gorev de boyle tamamlanmis oldu, rahatladik!

Iki bucuk saat yurudukten sonra donmaya baslayan kanimizi isitmak ve yeni kan hucreleri eklemek icin Greektown’a gidip aksam yemegine oturma kararini gol kenarinda aldik. Hayatimda ictigim en tatli house wine’lardan biri esliginde yaprak sarmasi ve musakka yemek ve evde olmayarak Earth Hour’a katkida bulunmak bugun yaptigimiz en akillica aktivite oldu herhalde. Her ne kadar bulundugumuz Greek restoranda saat 9da baslayan dansoz sovu kacirsak da (!) guzel bir Cumartesi gecirdik dememek icin hic bir sebep yok bence. Sizce?

3 comments:

Baris72 said...

Ama ben "Alis, harikalar diyarinda misin?" diye Turkce sordum, Alis'te kayitlari var. Ona da yolladin mi bu yaziyi? Ben de bu bolgunu benim arkadaslara yollayayim da, dunu senden ogrensinler...

Alis said...

Cok guzel yazmissin. Galiba Baris hakli ama Turkce sormustu. Tum trafik kurralarini altust ettim galiba. Bakalim bir daha benim kullandigim bir arabaya tekrar binme cesaretini gostebilecek misiniz...:) Tekrar guzel bir Cumartesi icin ikinize de tesekkurler. Selamlar.

Sawyer said...

Alis, araban cok konforlu ve surusun de gayet guzeldi. Ben olaya biraz da baharat katmaya calisiyorum bazi cumlelerle; having said that, tabii ki binerim arabana yeniden, yanlis yone girsen de girmesen de :)

Alice in wonderland, cumlesinin ingilizce veya turkce soylenmesi arasindaki farka niye bu kadar taktiginizi da hakikaten anlamis degilim, bir ara anlatin bana. Ikisi farkli anlama mi geliyor? Sonucta ayni seyi cagristirmiyor mu beyinde?